Ana içeriğe atla

SAPLANTIM ÖZEL BÖLÜM (SON)

Leyla zaten tetikte bir şekilde uyurken kızının beşikten yükselen sesi ile gözlerini açtı. Havanın iyice kararmış olmasına şaşırdı. Sadece akşam yemeğinden sonra üzerine çöken rehavetle biraz dinlenmek istemişti ama günlerdir uyku yüzü görmemiş bedeni onunla aynı fikirde değildi anlaşılan.
Saat gece on olmuştu bile. Selim'in çocuklarla ne yaptığını merak etmiyor değildi. Kızını kucağına aldığında bir an önce karnını doyurup onlara bakmak istiyordu. Çünkü ikizleri ihmal etmek en son isteyeceği şeydi. Üçüne birden yetişmek çok zor olsada anne olmak bunu gerektiriyordu. Zaten Selim olmasa hayatta başaramayacağını biliyordu.
İkisi de çocuklarının üzerlerine titriyor, hergün yeni bir şeyler öğrenerek anne baba olmayı keşfediyorlardı.
Minik kızı uyuduğunda üzerini düzeltip çocuklarının odasına doğru yöneldi. Kapı aralığından gördüğü manzarayla bir kez daha Allah'a şükretti.
Aras babasının göğsünde uyuyakalmış bir vaziyetteyken Selim Hazar'ın kırmızı arabalı yatağında Hazar ile yan yana uzanmış, onlara elindeki masal kitabını okuyordu. Hazar'ın da uyku gözlerinden aksa da babasını bırakmaya pek niyeti yoktu.
"Baba küçük kara balık'ı bir daha okur musun?"
"Ama her gün okuyorum oğlum. Artık sen de ezberledin. Hem bak kardeşin uyumuş artık uyuma vaktin geldi de geçiyor bile."
"Lütfen babacığım, söz bu son." dediğinde Selim pes etmişti. Kapının önünde onları dinleyen Leyla bu pes edişin arkasında Hazar'ın söylediği 'babacığım' sözü olduğunu çok iyi biliyordu. İki küçük yaramazın bu küçük sihirli kelime ile Selim'e her istediklerini yaptırabileceklerini keşfedeli çok oluyordu. Bir kez daha en sevdiği hikayeyi kocasının ağzından dinlediğinde adeta mest olmuştu. Hikaye bittiğinde yeniden uykusu gelmiş, uyumak için Hazar'ın kocasını bırakmasını bekliyordu. Bu yaştaki bir çocuk için iyi bile dayanmıştı. Ama yine de uyumamak için aklına gelen ilk şeyleri söyleyiveriyordu.
"Baba benim adımı neden Hazar koydun? Sınıfımızdaki Enes benimle o kız ismi diye dalga geçiyor."
"Bunu sana anlattım ya oğlum. Senin adın barış demek. Ailemize barış mutluluk getireceğini bildiğim için bu ismi seçtim. Hem bazı isimleri hem kızlar hem de erkekler kullanabilir."
"Siz annemle küstüğünüzde sizi ben barıştırmıştım değil mi baba?" dedi yüzünde gururlu bir ifadeyle.
Hazar'ın sorduğu soru karşısında Selim sanki o günlere geri dönmüştü. Hata üstüne hata yaptığı ve neredeyse Leyla'yı kaybetmek üzere olduğu günlere.
Ama oğlu gerçekten adının hakkını verip ikisini tekrar bir araya getirmiş ve Selim de kendini düzelterek bu güzel birlikteliği mutlulukla devam ettirmişti.
"Evet aslan parçam sen barıştırdın. Hadi bakalım artık uyuyorsun.''
Hazar "Ama baba!" diyerek isyan ettiğinde Selim'in tek bakışıyla iyice yatağının içine girip gözlerini kapamıştı. Oğlunun üzerini örten Selim Aras'ı da yatırdıktan sonra ikisini de öperek dışarı çıktığında kendisini bekleyen karısı ellerini Selim'in boynuna dolayıp dudaklarından kısa bir öpücük çaldığında Selim adeta mest olmuştu.
"Dünyanın en yakışıklı kocası ve en mükemmel babası mısın sen?"
"Bilmem, öyle miyim?"
"Öyle hatta daha fazlasınız efendim. Bendeniz de aşkınızla divane olmuş bir garip cariye."
"Siz olsanız olsanız şu biçare gölümün biricik sultanı olabilirsiniz." dediğinde Leyla'nın içinden ılık ılık bir şeyler kalbine doğru akmaya başlamıştı.
Odalarına geçtiklerinde sabahlığını çıkaran Leyla'nın arkasından giden Selim karısını gül kurusu geceliğin içinde gördüğünde birkaç kez yutkunmak zorunda kalmıştı. Leyla'yı kollarından tutup sırtını yatakla buluşturduğunda şaşkınca kendisine bakan karısına aldırmadan alnını alnına yasladı.
"Senin varlığın kalbe zarar kadın. Sen benim en büyük imtihanımsın." deyip dudaklarını buluşturduklarında Leyla'dan gelen itiraz mırıltılarını duymazdan geldi.
"Uykunuzu da aldınız Leyla hanım. Tüm gece boyu kocanız tarafından sevileceksiniz." dediğinde Leyla da memnuniyetle kocasına katıldı.
****
Leyla yeni bir güne saçlarında gezinen kocasının elleriyle uyandığında halinden oldukça memnundu. Yine Selim Leyla'dan çok önce uyanmıştı. Yıllar geçmesine rağmen en sevdiği şey kollarında uyuttuğu kadını uyurken seyretmekti.
"Uykuna devam et istersen Leyla'm. Saat henüz erken. Ben spordan geldikten sonra seni uyandırırım."
Bu sözleri duyduğunda Leyla'nın içinde durmaksızın yanan kıskançlık ateşi yeniden harladı. Doğum yapalı aylar olmasına rağmen hâlâ istediği gibi fit değildi.
"Hiçbir yere gitmiyorsunuz Selim bey. Bu yaptığın haksızlık. Seni gören kimse üç çocuk babası evli bir adam olduğunu anlamaz. Evlisin sen evli. Bir sal kendini ya!" diyen Leyla'nın sözleri Selim'in keyfini yerine getirdi. Boynuz kulağı geçer dedikleri bu olsa gerekti. Ateş parçası karısı son derece kıskanç biri olup çıkmıştı. Bu onu mutlu etsede birazcık uğraşmanın kimseye zararı olmazdı.
"Valla haklısın Leyla'm. Çoğu zaman üç çocuğum olduğunu duyduklarında inanamıyorlar. Tabi yaşıtlarım daha yeni yeni evleniyor."
"Öyle mi Selim bey! Bu kadar imrendiyseniz bir anda bekar kalabilirsiniz benden söylemesi! Hem hem sen!"
Leyla sinirle dilinin ucuna gelen her şeyi sözcüklere dökecekken Selim'in kahkasıyla yine oyuna geldiğini anladı. Bu aralar kocası kendiyle uğraşmayı çok seviyordu.
"Çok kötüsün Selim!"
"Cık çok aşığım güzelim. Bazen düşünüyorum da seni bana ben zorladım. Bana mecbur kaldığın için beni sevdiğini zannettiğini düşünüyorum." derken Selim'in sonlara doğru sesi zar zor çıkmıştı ama kendini tuhaf bir şekilde rahatlamış hissediyordu.
"Bu da nerden çıktı Selim. Ben sadece sana karşı direnmeye çalışıyordum. Zorla aşk olmaz ki. Mecburiyetten asla olmaz. Amcamı tanıyorsun. Yıllardır istemediği bir evliliğin içinde ve hâlâ karısıyla aynı evin içinde yabancı gibiler. Mecburiyetten aşk doğsaydı bence kesinlikle onlar için doğardı. Ben seni seviyorum Selim. Hem de çok seviyorum."
Selim psikolojik destek almaya devam ettiği için geçmişte yaptığı hataları daha net görüyor ve ne pahasına olursa olsun düzeltmeye çalışyordu. Eğer Leyla kendini ona mecbur hissediyorsa bunu bilmeliydi.
"Ben de seni seviyorum güzelim. Bunu daha önce hiç konuşmadık ama evimiz hakkında ne düşünüyorsun? Eskisi gibi rahatsızlık duyuyorsan merkeze taşınabiliriz."
"Hayatta olmaz Selim. Ben buraya o kadar alıştım ki gün içinde şehirde geçirdiğim bir kaç saat bile eziyet gibi geliyor. Bütün o kalabalık, gürültü. Düşünmek bile istemiyorum. Huzur bağımlılık yapıyor sanırım. Hem çocuklar da doğayla iç içe daha özgür daha mutlu büyüyorlar." dediğinde Selim çok mutlu olmuştu. Artık kendi mutluluğundan çok ailesini düşünüyor, ve bu onu daha da mutlu ediyordu. Burnunu karısının burnuna sürerek dudaklarından öpücük çaldığı sırada açılan kapılarının sesini duyarak hızla birbirlerinden ayrıldılar.
Aras sessiz olmaya çalışarak içeri girmiş, hiç annesi ile babasına bakmadan soluğu kardeşi Deniz'in beşiğinin yanında almıştı. Beşiğin parmaklıklarından elini uzatıp Deniz'in eline dokunduğunda minik bebek sanki hissetmiş gibi ellerini abisinin parmağına sarmıştı.
"Anne gördün mü Deniz yine elimi tuttu. Beni çok seviyor."
"Tabiki seni seviyor bebeğim. Gel sen bakayım anneciğinin yanına." dediğinde Aras paytak paytak yürüyüp yatağa tırmandıktan sonra annesinin karnının üzerindeki yerini aldı. Selim ikisini de öpüp yanlarından ayrıldığında Leyla da oğlunun minik ellerini öpüp geleneksel ana-oğul eğlencelerine devam ettiler. Bir süre aralarına asık suratıyla katılan Hazar ile kadro tamamlanmış hep birlikte neşe dolu bir güne başlamışlardı.
***
5 Yıl Sonra
Güne en erken Deniz uyanmıştı. Bugün annesinin doğum günüydü ve abileri ve babasıyla bugün Leyla'ya sürpriz bir doğum günü kutlaması planlıyorlardı. Deniz de bugün yapacaklarının hayaliyle erkenden uyanmıştı. Annesi ile babasının odasının kapısını araladığında babası da çoktan uyanmış minik kızına göz kırpmıştı. Deniz gülmemek için elini ağzına bastırıp yavaşça abilerinin odasına doğru yol aldı. Aras abisine seslendiğinde çok geçmeden uyanacağını biliyordu ve nitekim öyle de olmuştu. Aras kardeşinin yanağına öpücük kondurduktan sonra "kalktım prensesim" deyip banyoya geçmişti.
İş Hazar abisini uyandırmaktaydı ve biraz çekinmiyor değildi. Bu yüzden evde Hazar'ı kaldırma görevi annesindeydi ama bugünlük iş başa düşmüştü. Yüzüstü uyuyan Hazar'ı uyandırmayı bir türlü başaramayan Deniz çareyi abisinin sırtına çıkmakta buldu.
"Abiii uyansana ya! Abiiiii"
"Tamam tamam kalkacağım, in üstümden düşeceksin, iş açacaksın sonra başıma." dedikten sonra o da banyoya geçmiş ve halen banyoda olan Aras Hazar'ı dışarı atıp kapıyı kilitlemişti.
"Allah Allah ya! Dişini fırçalıyorsun zaten! Ben kenarda işimi halledip gidecektim! Niye bu kadar abarttın?!" dediğinde Aras'tan cevap gecikmemişti.
"Kapa çeneni Hazar! Saygılı ol biraz. Diğer banyoya git!"
"Iyy konuşma öyle ağzın köpüklü köpüklü. Ne dediğini hiç anlamıyorum." diyerek diğer banyoya geçti.
***
Kahvaltı masasında herkes olağan sessizliğini korurken herkesin aklında başka şeyler vardı. Leyla kocasını ve çocuklarını şüpheyle süzdükten sonra kahvaltısına devam etti. Zira hepsi tam kadro buradaydı ve tatil günü Hazar'ı bu saatte masada görmek normalde imkansızdı.
Bugün Begüm ile buluşacağı için acele ediyordu. Begüm'den evden çıktığına dair mesaj aldığında çocukları ve Selim ile vedalaşıp evden ayrıldı. Bunun üzerine çoktan yapılan görev dağılımıyla herkes yerlerine geçti.
Aras ve Deniz balonları şişirirken Hazar ve Selim güzel bir doğum günü pastası hazırlamak için kolları sıvadılar. Başta heyecanlı olsalar da Hazar umutsuzluğa kapılmış gibi görünüyordu.
"Baba bence geç olmadan pastaneden bir tane pasta alalım. Göründüğünden daha zormuş. Hem baksana mutfağı da mahvettik."
"Olmaz oğlum. Biliyorsun annen hazır ve suni şeylerden hoşlanmıyor. Emek verdiğimiz bir şey onu daha çok mutlu edecektir."
"Amma zor kadın bu annem ya off." dediğinde babasının uyarı dolu bakışlarını gördüğünde geri adım atmak zorunda kaldı. "Tamam tamam bir şey demedim ben. Bence şu kısımlara daha çok krema sürersek kurtarabiliriz."
***
Gerekli hazırlıklar bitmiş tüm misafirler gelmişti. Herkes heyecanla Leyla'nın gelmesini beklerken nihayet güvenlikten Leyla'nın geldiği haberi alınmıştı. Bugün doğum günü olduğunun farkında olan Leyla kimsenin arayıp onu kutlamamasını çok da önemsemiyordu ama Selim'den böyle bir şey beklemediği için bir miktar kırıldığını hissetti. İç sesini bastırmaya çalışarak eve girdiğinde karşılaştığı sürpriz gözlerinin dolmasına sebep olmuştu.
Sevdikleri hep bir ağızdan 'iyi ki doğdun' şarkısını söylerken onun gözleri sadece bugün büyük haksızlık ettiği biricik kocasını görüyordu. Koşarak gidip boynuna atıldığında gelen tüm misafirler hâlâ birbirlerine delicesine aşık olan bu çifte gıpta ile bakıyorlardı.
Leyla nihayet kendine geldiğinde gelen tüm sevdiklerine sıkıca sarılıp iyi dileklerini kabul etti. En son başka kimse kaldı mı diye bakınırken heyecanla sıranın onlara gelmesini bekleyen üç küçük yavrusunu gördüğünde bugün kurumamaya yeminli gözleri bir kez daha dolu dolu olmuştu.
Dizleri üzerine çöküp kollarını açtığında üç küçük hazinesi koşarak kollarına atılmış canlarından çok sevdikleri annelerini öpücük yağmuruna tutmuşlardı.
"İyi ki doğdun annee!"
"Seni çok seviyorum annee!"
"Doğum günün kutlu olsun annee!"
Minik kızı "Anne bak bu süsleri Aras abimle ben senin için yaptık güzel olmuş mu?" dediğinde o küçük ellerini defalarca öpüp "çok güzel olmuş bebeğim" diyerek üçüne de tekrar sıkı sıkı sarıldı.
Doğum günü pastası geldiğinde Hazar ile Selim'e bir kez daha teşekkür etti. Zor olsa da kocası ve oğlu bu işin üstesinden hakkıyla gelmişlerdi.
Dostları hediyelerini verirlerken yanına gelen Miray'a sıkı sıkı sarıldı. Yiğit ile birlikteliklerinde zaman zaman Serkan yüzünden zor günler yaşasalar da şimdi çok güzel bir evliliği yürütüyorlardı.
Miray "Leyla abla gerçekten yüzyılın kadını ünvanını alacak kadınsın. Evliliğinizin ilk yıllarındaki Selim abi ile şimdiki arasında dağlar kadar fark var. Hani bu işin sırrını yazsan,direkt çok satanlara bir numaradan giriş yaparsın." dediğinde iki kadın keyifle gülüştüler.
"Ee tabi olacak o kadar. Benim gibi bir kadını haketmek kolay mı?"
"Alem kadınsın gerçekten Leyla abla. Ee yarın Yunan adalarına tatile gidiyormuşsunuz. Bakarsın iki kişi gidip üç kişi dönersiniz hı ne dersin?"
"Aaa yok ben almayayım. Benimkiler bana yetiyor hatta artıyor bile."
"Bence bir de çocukların fikrini alalım. Ne dersiniz çocuklar yeni bir kardeşiniz olsun istemez misiniz?" dediğinde üçü de hiç düşünmeden aynı cevabı yapıştırmışlardı.
"HAYIIIIIIR!!!"
***
Sabah erkenden yola çıkan ve şimdi odalarını yerleştiren Selim ve Leyla'nın da aklında aynı şey dönüyordu.
"Çocukları mı düşünüyorsun sen de güzelim."
"Evet. Özellikle de bu aralar Aras'ı. Baksana yine kitabıyla uyuya kalmış. Tamam yaptığı çok güzel bir şey ama okuduğu kitaplar onun yaşıtlarının okuyacağı türden değil. Hem kalın hem de küçük harfli o kitapları okumaktan bu yaşta gözleri bozuldu yavrumun."
"Dinlemiyor Leyla'm. Ne yapalım kabullendim artık. İnan her babanın sahip olmak isteyeceği mükemmel üç tane evladım var ama hepsinin ayrı yapmaktan mutlu olduğu şeyler var. Vazgeçiremeyiz."
"Haklısın. Ben hazırım. Sen de hazırsan çıkalım. Şimdi daha uyuyorlardır. Dönünce görüntülü arayalım." dediğinde dünden hazır olan Selim karısının elinden tuttuğunda birlikte dışarı çıktılar.
Plaja indiklerinde sakin bir yer ararlarken sıcaklanan Leyla pereosunu çıkarıp mayosuyla kaldığında Selim onaylamasa da sessiz kaldı. Nihayet ilerde sakin bir yer bulduklarında Selim içececek soğuk bir şeyler almaya giderken Leyla da yüzecekleri yere doğru yavaş yavaş adımlamaya başladı. Selim'e baktığında hâlâ sırada olduğunu gördü. Önüne dönerken beline sarılan kollar ile çığlığı bastı.
"(Merhaba güzellik tanışalım mı?)"
"Ne diyorsun anlamıyorum. Bırak beni be adam!"
İmdat diye bağıracakken ağzına kapanan el ile çığlığı yarım kaldı. Adam diğer koluyla da Leyla'yı sıkı sıkı sarmış bırakmıyordu. Ellerinin kalçalarını okşamaya başlamasıyla daha da debelenen Leyla bir türlü adamın kıskacından kurtulamıyordu. Diğer elini ağzından çeken adam kendi diliyle bir şeyler söylüyor, nefesini boynuna üflerken Leyla'yı kendine bastırıyordu.
Ağzı adamın iğrenç elinden kurtulan Leyla yeniden bağırmaya başladı. Uzaktan bu tabloyu farkeden Selim ölümcül bir hızla karısının yanına doğru koşmaya başladı. Adamı yumruğu ile yere serdiğinde ardı ardına yumruklarını geçirmeye başladı. Olayı farkeden çevredekiler Selim ile adamı güçlükle ayırırken adam acıdan bayılmış hareketsiz yatıyordu.
"Bırakın lan beni! Sen kimin karısını taciz ediyorsun ulan! Bırakın öldüreceğim bu puştu."
Ada yönetiminden biri Selim'i güçlükle zapt ederken adamı tanıyanlar bağımlı olduğunu, bu yüzden böyle yaptığını söyleyip Selim'den ve Leyla'dan defalarca özür dileyerek hastaneye götürülen arkadaşlarının arkasından gittiler.
Nihayet yalnız kaldıklarında Leyla Selim'e korku dolu gözlerle bakıyordu.
"Özür dilerim Selim. Yemin ederim ben bir şey yapmadım. Benim suçum yok. Bağırdım, kurtulmaya çalıştım ama olmadı. Çok özür dilerim. Bir daha ne dersen onu yapacağım. İstersen kaban giydir yine de ağzımı açmayacağım."
Bilinç altı Selim'in eski yaptıklarına giden Leyla bir yandan ağlıyor, bir yandan da olanları anlatmaya çalışıyordu. Onun bu halini farkeden Selim Leyla'yı kendine çekip sıkıca sarıldı. Artık o da ağlıyordu.
"Asıl ben özür dilerim. Senin hiçbir suçun yok. Allah'ım ben sende nasıl derin yaralar açmışım böyle. Hepsini tek tek en baştan saracağım güzelim. Allah'ım çok korktum. Seni o adamın kollarında kurtulmaya çalışırken gördüğümde aklımı yitireceğim sandım. Özür dilerim güzelim. Tekrar tekrar özür dilerim."
"Sen bana kızmadın mı? Of ben de çok korktum Selim. Ama en çok seninle en başa döneceğiz diye çok korktum. Çok şükür. Allah'ım çok şükür."
İkisi de birbirlerinin gözyaşlarını silerken Selim içten içe kahroluyordu. Yıllardır Leyla'nın içinden bu korkuları atmak için çabalamıştı ama görünen o ki bilinç altı eskiyi hatırlatmaktan asla geri durmayacaktı. Onu bu ruh halinden çıkarmak için işi şakaya vurmak en iyisiydi.
"Eskiye dönecek bir ben mi bıraktın be kadın. Hücrelerime kadar değiştirdin baksana." dediğinde Selim'in ne yapmaya çalıştığını anlayan Leyla da ona uydu.
"Ay vallahi öyle yaptım demi Selim. Ya sen ne güzel bir adam oldun böyle. İnan senin yaptığını benim yapasım geliyor. Sen çocuklara baksan bende çalışsam olmaz mı kocacığım?"
Leyla böyle tatlı tatlı konuştuğunda Selim'in içi gitmişti. Aklı o adamı bulup mahvetmekte olsa da önce Leyla ile ilgilenecek sonra onun icabına bakacaktı.
"Olmaz Leyla hanım. Hem sen gelsene bir şöyle." der demez karısını omuzlarına attığı gibi kahkahalar eşliğinde evlerine vardılar.
AYNI SAATLERDE EVDEKİLER
Evdeki sessizlik Aras'ı mutlu etse de bu alışılmadık durum onu rahatsız ediyordu. Hazar sabahtan beri başının etini yerken bir anda ortadan kaybolması şüphelerini arttırıyordu. Evin içinde kardeşlerini ararken babanesini televizyon karşısında uyurken bulması biraz daha acele etmesi gerektiğini hissettirmişti.
Anne babasının odasına geldiğinde Deniz'in yine aynı şeyi yapmadığını umdu ama odaya girdiğinde gördüğü manzara karşısında malesef çok geç kalınmıştı. Deniz annesinin kıyafetlerinin yarısını denemiş üzerine makyaj malzemelerini mahvetmişti bile. Taşmış olan ruju ikinci kez sürerken abisinin seslenmesi ile daha da taşırmış, iyi de yüzüne boca etmişti.
"Deniz!"
"Hiii. Abiiii"
Denizin ona dönmesi ile buz dağının altındakileri de gören Aras ne diyeceğini şaşırmıştı. Zira kardeşi annesinin kolyelerini de boynuna geçirmiş ve yüksek topuklu ayakkabılarıyla dengede durmaya çalışıyordu.
Gördüğü manzara karşısında kızsın mı gülsün mü bilemeyen Aras hemen kardeşinin yanına gelip ayağına giydiği ayakkabıları çıkarttırdı.
"Ama abi bu ayakkabıları çok sevdim."
"Deniz neden sürekli böyle yapıyorsun abicim sen ya? Neden seni hep burada buluyorum ben?"
"Güzel olmak istiyorum işte. Ben de annem kadar güzel olmak istiyorum."
Kardeşi böyle içten konuşunca yelkenlerini suya indirip kardeşinin ellerini avucunun içine aldı.
"Ah prensesim. Sen zaten çok güzelsin daha sana bunu kaç kez söylememiz gerekecek. Hem sana bir soru soracağım. Sence amcamın kız arkadaşı Buse güzel mi?"
"Çok güzel. Hem de barbie bebek gibi. Ama ben onu hiç sevmiyorum. Gıcığın teki."
"Gördün mü prensesim, güzel olmak çok da önemli değilmiş."
"Anladım abi." deyip utanarak başını pencereden dışarı doğru çevirdi.

"Abi, şu bahçede atın üzerindeki Hazar abim değil mi?"
Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.


"Abi, şu bahçede atın üzerindeki Hazar abim değil mi?"
"Koş Deniz koş. Bir yerine bir şey olacak!"
Hızla merdivenleri inip bahçeye çıktıklarında Hazar yüzünde eğlenen bir ifadeyle kardeşlerini bekliyordu. Onlar koştur koştur yanlarına geldiklerinde Hazar da çevik bir hareketle atından indi. İnerken keşke binmek de bu kadar kolay olsa diye içinden geçirmeden edemedi. Birinin onu kucaklayıp bindirmesinden nefret ettiği için hep kendi çabasıyla binmeye uğraşıyor, bu da haliyle biraz zahmetli oluyordu. Kimseden yardım istemeyi sevmeyen bir yapısı vardı Hazar'ın.
"Ben de nerede kaldığınızı merak etmeye başlamıştım." dediğinde küçük cimcime kardeşi ellerini beline koyup konuşmaya başladı.
"Ya abi sana inanamıyorum. Senin yüzünden babam bütün hayvanları buradan gönderecek."
"Aynen. Ayrıca çok bencilsin. İhsan amcayı sürekli zor durumda bırakıyorsun." dediklerinde Hazar umursamazca omuz silkti.
"Sıkılıyorum napayım. Deniz kendi aleminde. Sen de iki oyun oynuyoruz sonra hemen kitaplarına koşuyorsun. Ben ne yapayım? Babanemle evlilik programı mı izleyeyim?"
Hazar'ın söylediklerinde haklı olduğunu bilen Aras suçluluk duygusuyla omuzlarını düşürdü. Ama elinde değildi ki. Hazar nasıl oyun oynarken yada ata bindiğinde mutlu oluyorsa o da kitaplarıyla mutluydu. Hem zaten Hazar ona verdiği kitapları hızla okuyor kendisi ile ortak şeyler yapmaya uğraşıyordu. Onun kardeşi için uğraşmasının zamanı gelmişti.
"Peki o halde. Karam'ı yerine götürüp maç yapalım. Deniz de kaleye geçer." dediğinde Deniz bu karardan pek de memnun olmamıştı.
"Ben niye kaleye geçiyormuşum. Hem ben maç oynamak istemiyorum. Evcilik oynayalım."
Hazar "Hayatta olmaz! En iyisi yakartop oynayalım." dediğinde hepsi bu fikri onaylamıştı.
****
YILLAR SONRA
Leyla oğlu için masayı kendi elleriyle hazırlamış, diğerleri gibi gelişini dört gözle bekliyordu. Zaman hızla akmış, şimdilerde ikizler 26, kızı ise 23 ünden gün almaya başlamıştı bile. Aras askerden dönen kardeşini almak için çıkmıştı. Neredeyse gelmek üzerelerdi. Eğer haylaz oğlu rahat dursaydı bir ay önce Aras ile birlikte çoktan yanında olmuş olacaktı ama konu Hazar olunca onun haksızlıklar karşısında öylece durması beklenemezdi.
Sofrayı son kez kontrol ederken Selim'in gergin bir şekilde yanına doğru geldiğini farketti.
"Ne oldu hayatım?"
"Leyla bu kız beni delirtecek. İki tane erkek evlat büyüttüm bu kadar zorlanmadım. Şimdi de arkadaşlarıyla kendilerini boğaz köprüsüne zincirleyeceklermiş. Akşam haberlerde görüp telaşlanmamam için söylüyormuş. Bak bak bak. Laflara bak."
Leyla kocasını dinlerken içinden 'bir de kendinden on iki yaş büyük adama aşık olduğunu bilsen ne yapardın acaba?' Diye geçirmeden edemedi. "Yine neyi protesto ediyorlarmış peki?"
"Hayvanların kozmetik ürünlerinleri için denek olarak kullanılmasını."
"Aaa ben de dayanamıyorum bu duruma. İyi yapmışlar da, kendilerini boğaza zincirlemelerini kabul edemem. Sen merak etme hayatım. Ben konuşurum onlarla. Seslerini daha çok duyurabilecek plânlar yaparız."
"Sen birtanesin." dediğinde nihayet zil çalınmış beklenen misafir gelmişti. Selim kapıyı açmaya doğru giderken nereden geldiğini anlamadığı kızı koşarak "ben baktım" diyerek babasını geçmiş kapıyı açmıştı bile.
Karşısında çok özlediği abisini görünce hızla boynuna atlamış Hazar da kardeşine sımsıkı sarılıp kucağına almış özlemini dindirmeye çalışıyordu. Deniz'in omzundan başını kaldırdığında kendisini hasretle bekleyen babası ile karşılaştı.

(Hazar Karahan)
Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.
(Hazar Karahan)
Yıllar geçtikçe ikisinin arasındaki bağ daha da kuvvetlenmiş, baba oğuldan ziyade arkadaş gibi olmuşlardı. Birbirleri ile o kadar iyi anlaşıyorlardı ki ara sıra Selim bile karşısındakinin oğlu olduğunu unutabiliyordu. Hiç şüphesiz bu ayrılığa en dayanamayan Selim'di.
Deniz'den ayrılan Hazar babasının karşısına geçip asker selamı verdiğinde Selim "Aslanım benim. Hoşgeldin." deyip sıkıca sarıldı.
"Babam. Hoşbulduk."
Leyla ise oğlu kapıdan girdiğinden beri farklı hayallere dalmıştı. Hazar şuan tıpkı küçüklüğünden hatırladığı babasının gençliğine benziyordu. İçinde en büyük yarası olan ve yıllar geçse de affedemediği babasına.
Leyla'nın anne babalık anlayışı geleneksekselin dışındaydı. Ne olursa olsun, ne yaparsa yapsın o benim babam diyebilen biri değildi. Çünkü evlatların anne babasını seçme şansı yokken ebeveynlerin evlat sahibi olmayı seçme şansı vardı. Ve ebeveynler eğer dünyaya bir çocuk getiriyorsa, onlara gerekli olan ilgi alakayı göstermek zorundaydılar. Bunu üç evlat sahibi olduktan sonra daha iyi anlamıştı.
Bu kez Leyla oğluna sımsıkı sarılırken evde adeta bayram havası vardı. Hazar bu duygusal havayı dağıtmak için Aras'a takılmadan edemedi.

(Aras Karahan)
Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.
(Aras Karahan)
"Diyorum oğlum sana en çok beni seviyorlar diye. Baksana babamın bile gözleri doldu." dediğinde Selim "hadi ordan hergele" deyip kolunu omzuna atarak salona ilerlediler.
Aylardır anne-babasının yemeklerine hasret kalan Hazar'ın gördüğü masayla gözleri bayram etmişti. Nermin teyzesi emekli olduktan sonra yemek yapmaya merak salan ailesi bu işi hakkıyla yerine getiriyorlardı.
"Hadi otur oğlum acıkmışsındır. Bak bu et soteyi ben hazırladım. Annenle Deniz de dolmaları yaptılar."
Hazar "Ellerinize sağlık. Valla çok açım." diyerek yemekleri birer ikişer tabağına doldutmaya başladı. Tabi Selim ile Leyla da azaldıkça takviye yapmayı ihmal etmiyordu.
"Baba sen nasıl yaptın askerliği anlatsana. Hayal meyal bir şeyler hatırlıyor gibiyim ben."
"Ooo oğlum. O konuyu hiç açma. Askere gittiğimde evli, üç çocuk sahibi adamdım. Sizden ayrılacağım için kafayı yiyecektim." dediğinde Hazar itiraz etti.
"Hadi hadi, annemden ayrılacağın için kötü olmuşsundur sen." dediğinde Leyla gülerek başını tabağına eğdi.
"Her neyse. İşte gittim askere ama anlatamam. Sizi de peşimde sürükledim. Yemin törenine kadar kalmanız için otel odası tuttum. Sonra asıl birliğime geçince askeriyeye yakın küçük yine bahçeli bir ev ayarlayıp sizi yerleştirmiştim. Tabi rütbeli olduğumdan diğerlerine göre rahattım. Çarşı izni için gün saya saya bitirdim askerliği." dediğinde masada gülüşmeler olmuştu.
***
Yemekler yenilip bahçede çay keyfi yapılırken Selim elinde iki kutuyla yanlarına geldi. Kutuları Hazar'a uzattığında babasına sorularcasına bakan Hazar babasının ısrarcı bakışlarından sonra kutuları yavaşça açtı. İkisinden de birer adet anahtar çıktığında Hazar heyecanla ayağa kalktı.
"Baba yoksa bunlar düşündüğüm şeyler mi?"
"Evet oğlum. Benden sana küçük bir hediye. Çok istediğini biliyordum. Ama hiç bana gelip söylemedin. Oğlum ben sizler için çalışıyorum."
"Sen bizim yaşımızdayken şirket sahibi olmuşken ne kadar istesem de söyleyemedim baba." dediğinde Selim oğluna gururla baktı.
O çalışma hayatına çok erken atıldığı için çocuklarının gençliklerini doyasıya yaşamalarını istiyordu. Ne kadar yanlış olduğunu bilirse bilsin onları koruma içgüdüsü ağır basmıştı. Onun bu tavrına karşılık çocukları hiçbir zaman ne şımarıklık yapmış ne de onu utandırmışlardı. Şimdi Aras üniversite de öğretim üyesi olmaya hazırlanırken, Hazar hem şirkette ona yardımcı oluyor hem de sanatla uğraşıyordu. Deniz ise ananesi gibi doktor olup Afrika daki çocuklara yardım etmek istiyordu.
Hazar sonunda çok istediği göl evine ve yeni arabasına kavuşmuştu. Babası aynı şekilde Aras'a da çatı katı bir daire ile yine bir araba hediye etmişti. Tabi bu duruma en çok Leyla üzüldü.
"Aşk olsun Selim. İki oğlumu da bizden uzaklaştırıyorsun. Ben onlarsız ne yaparım bu koca evde hiç düşünüyor musun?"
"Üzülme güzelim. Öyle temelli gidip yeni evlerinde oturmak yok. Ara sıra kafalarını dinlemek istediklerinde kalırlar işte." dediğinde ikizler itiraz etmek isteseler de annelerini üzmemek için sessiz kaldılar. Babasına göz kırpan Aras kardeşine sataşmadan edemedi.
"Göl evi nedir oğlum ya? Sonunda doğal yaşam alanına kavuştun desene. Yabani seni."
"Ya abi ne güzel işte. Hem görsen böyle konuşmazdın. Neredeyse bütün duvarları cam kaplı. Çok güzel bir ev."
"Aynen öyle güzelim. Biz seninle orada takılırız. Bu da gitsin apartmanında komşularıyla altın gününe girip kısır yesin."
Onların şakalaşmalarını izleyen Leyla ve Selim'den mutlusu yoktu. İkisi de bu aile için çok emek vermiş, şimdi de onlara kalan doyasıya hakettikleri mutluluğu yaşamaktı.
***SON***

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

SAPLANTIM BÖLÜM 1

Bugün doya doya nefes alabileceğim son saatlerdi. Bir kaç saat sonra o adamın meşru kölesi olacaktım. Bunu bile bile beni bekleyen sona kendi ayaklarımla gidiyordum. Müebbet hapis cezasına çarptırılan, hayatı gardiyanının iki dudağının arasından çıkacaklar doğrultusunda şekillenecek bir mahkumdan başkası değildim. YIllar önce bir insana yardım etmenin bedeli bu kadar ağır olmamalıydı. Tabi o zamanlar küçücük şeylerin kader üzerindeki devasa etkilerinden bir haberdim. Aklım ister istemez o günlerin tekrar tekrar muhasebesini yapıyordu. O ilk kıvılcımı engelleyebilecek olsaydım, şuan bambaşka bir konumda olabileceğimi fısıldayan düşüncelerime ket vurmakta zorlanıyordum. Bugün yine de pes etmemem gerektiğini söyleyen o cılız sesi de kökünden kazımıştım. Umut etmek canımı daha fazla yakmaktan başka bir şeye yaramıyordu. Artık her şey için çok geçti. Yıl 2012 Atatürk   Anadolu Lisesi.. Sabah annemin sesi ile uyandığımda aniden doğruldum. Kim bilir bana kaçıncı seslenişiydi...

SAPLANTIM BÖLÜM 40

Selim'den Leyla giderken elimden hiçbir şey gelmiyordu. Benimle olmaktansa kendini öldüreceğini söyleyen birini nasıl durdurabilirdim? Haklıydı, her şeyi kendi ellerimle mahvetmiştim. Beni seviyordu, seviyordum. Ama ona inanmamıştım. Yaptıklarıma rağmen beni sevebileceğine tam olarak inanmamıştım. Kendimi buna değer görmemiştim. Aptal kafam. Hangi kadın sevmediği adamın ismini bedenine kazıtırdı? Ve hangi kadın benim gibi bir adamdan aşık olmadan üçüncü bir çocuk isterdi? Zaten tüm sorunların temeli benim böyle lanet bir adam olmamdan kaynaklanmıyor muydu? Ne olduğumun bilincinde ve bunu değiştirmek için hiçbir şey yapmayan aptal, adi herifin tekiydim. Sadece iki dakika sakinliğimi korumayı başarıp ona her koşulda güvenmeyi tercih etseydim şuan dördümüz mutlu mesut evimizdeydik. Artık onu kazanabilir miydim bilmiyordum. Onların bensiz daha mutlu olduklarını görmeye katlanabilir miydim onu da bilmiyordum. Hiçbir yere sığamıyordum. Bu ev, eşyalar her şey beni sıkıyor, boğuluyorm...

SAPLANTIM BÖLÜM 36

Selim'in doktorları yıldırma politikası sonuç vermiş sonunda eve çıkmıştık. Bunun için Selim'e minnettardım çünkü hastane ve ev arasında mekik dokumak beni de çocukları da yormuştu. En azından artık hepimiz aynı çatı altındaydık. Selim de bu arada hasta psikolojisine girmiş sürekli nazlanarak benden bir şeyler istiyordu. Gün içinde kaç kez Leyla dediğini artık sayamıyordum. Ama beni nasıl iyi tanıyorsa artık çığrımdan çıkmak üzere olduğumda bir şekilde gönlümü alıyordu. Ben de ondan arta kalan zamanda gidemediğim okulumun derslerini telafi etmeye çalışıyor maket ödevim üzerinde uğraşıyordum. Tam en önemli kısmını yapıştıracağım sırada Selim'in bana seslenmesiyle yapıştıramadım. "Leyla'm!" "Efendim canım?" dediğimde Selim hülyalı hülyalı bana bakıyordu. Bir kelimemden bile etkilenebildiğini yeni keşfetmiştim. "Yıkanmam lazım yardımcı olur musun?" diye sordu kelimelerini toparladıktan sonra. "Olur hayatım." dedim sesimi...