Ana içeriğe atla

SAPLANTIM FİNAL

Sabah yüzümde hissettiğim küçük öpücüklerle uykumdan uyandığımda nazlanıp Selim'in yanımdaki bedenine iyice sokuldum. Uyanmak istemiyordum. Son zamanlarda uykuya doyduğum bir günüm dahi yoktu.
"Leyla'm"
"Hmmm"
"Yarın beni muhakkak erken uyandır dedin. Kalkmayacak mısın?" dediğinde kısa bir an neden öyle bir şey söylediğimi düşündüğümde aklıma gelenle hemen doğruldum. Bugün yapmam gereken bir sürü işim vardı. Önce yarınki Yiğit ve Miray'in düğünü için son dakika da alabildiğim elbisenin provasına, daha sonra da hazırlıklar için yardıma gidekcektim. Tabi Selim bu durumdan pek memnun olmasa da kendimi çok yormamı şart koşmuştu.
"Kahretsin? Saat kaç? Geç kaldım!" dediğimde Selim omuzlarımdan bastırarak tekrar uzanmamı sağladı. Ben ona alttan sinirli bakışlarımı gönderirken o tepemde resmen gülüyordu.
"Şşşt geç falan kalmadın. Seni istediğin saatten daha önce uyandırmış olabilirim." dediğinde ağlamaklı bir ifadeyle ona bakıyordum.
"Neden böyle bir şey yaptın?" diye sorduğumda cevap vermek yerine başını boynuma gömüp minik minik öpmeye başladı.
"Yaa Selim."
"Hmmm"
"Selim diyorum." dediğimde başını kaldırıp bana bakmasıyla söyleyeceğim her şey aklımdan uçup gitti. Dağılmış saçları ile sabah sabah öyle dayanılmazdı ki. Ben hâlâ bu adama ölüyordum.
Konuşmayacağımı anlamış olacak ağırlığını sağ dirseninin üzerine verip sol eliyle saçlarımı kulağımın arkasına sıkıştırarak yüzümü okşamaya başladı.
"Seni özlediğim için. Değil yanımdayken, gözlerimi kırpmak zorunda olduğum saliselerde bile seni özlerken sence de biraz fazla uzak kalmadık mı?" diye boğuk sesiyle sorduğunda bana hissettirdiği duygu yoğunluğu inanılmazdı.
Sağ elimi yanağına koyduğumda aklımda defalarca izlediğim bir filmin en sevdiğim repliği yankılandı.
'Bir insan bir başkasını nasıl bu kadar çok sevebilir?'
O zaman bana alelade gelen bir söz şimdi onun varlığıyla anlam kazanmıştı. Bu duygu nasıl bir ilizyondu anlayamıyordum. Hayatta en yapmam dediğim şeyleri onun bir gülüşü için yapmaya hazırdım.
Öyle olmadığını düşünürken demek ki son zamanlarda ihmal etmiştim onu. En kötüsü de o hengamenin içinde yeni farkına varıyordum.
"Ben de seni özledim. Hem de çok." diyerek dudaklarımızı buluşturduğumda bize kalan kısıtlı vaktimizle bir nebze de olsa özlemimizi dindirmeye çalıştık.
Dışardan gelen seslere kulak kesildiğimde çocukların uyandıklarını anladım. Geç kalmamak için Selim'i banyoya sürükleyip hızlı bir duş aldım. Sakıncalı olabileceği için tek başıma yıkanmama müsaade etmiyordu.
Üzerime bugün beni rahat ettirecek kıyafetler giyindikten sonra soluğu ikizlerin odasının önünde aldım. Onları da Belgin hanım giydirmiş, şimdi ikisi çantalarını hazırlarken bir yandan da hararetli hararetli konuşuyorlardı. Merakıma yenik düşerek onları dinlemeye karar verdim. Henüz beni görmemişlerdi.
"Merve'ye kötü davranmayacaksın diyorum Hazar."
"Niyeymiş. Hem ben ona kötü davranmıyorum ki."
"Ama onu oyuna almıyorsun. Ben onunla oynayınca da bana küsüyorsun. Hani Merve bizim arkadaşımızdı. Sen böyle yapınca o çok üzülüyor."
"İstemiyorum Aras. Bütün kızlardan nefret ediyorum."
"Niye ki? Hem bizim kardeşimiz de kızmış."
"En çok ondan nefret ediyorum zaten. O bizim kardeşimiz değil. Benim kardeşim sensin." dediğinde müdahale etmemek için kendimi zor tuttum. Benim küçük oğlum içinde neler biriktirmişti öyle?
"Ben de onu istemiyorum ama böyle söyleyince babam kızıyor. Annemiz duyarsa çok üzülürmüş. O da sizin kardeşiniz diyor."
"Babam da annem de en çok onu sevecek. Artık bizi hiç sevmeyecekler. Biliyorum ben." dediğinde Aras Hazar'ın yanına gidip elini omzuna koydu.
"Onu da bizi de eşit seviyorlarmış."
"Hiç de bile. Babamla annem konuşurken duydum ben. Babam hep kızı olsun istiyormuş. Öyle söyledi." deyip küskünce yatağına oturduğunda daha fazla dayanamayıp yanlarına gittim. İlk işim Selim ile bu konuyu konuşmaktı ama şimdi onları öyle bir şey olmadığına ikna etmeliydim. Beni gördüklerinde az önceki ruh hallerinden sıyrılıp "anneee" diye yanıma gelmişlerdi bile.
"Günaydın prenslerim. Hazırlandınız mı?"
"Anne ben okula kırmızı arabamı da götürmek istiyorum ama Hazar bana karışıyor."
"Ama anne o benim arabam. Aras kendisininkini yanlışlıkla kırdı."
"Önemli değil bebeğim yenisini alabiliriz ama ne konuştuk sizinle. Kavga etmek, ispiyonlamak yok. Özellikle de oyuncak için. Bu yüzden o araba artık sadece senin değil Hazar. Birlikte oynayıp paylaşmayı öğrenmelisiniz." dediğimde ikisinin de yüzü memnuniyetsizce asılmıştı. "Anlaştık mı?"
"Tamam anne." diye mırıldandıklarında onların keyfini nasıl getireceğimi biliyordum.
"Hadi bakalım kahvaltıya. Belgin teyzeniz size bir sürpriz hazırlamış." dediğimde ikisi de aynı anda "patatesli yumurtaaaaa" diye bağırıp mutfağa koşmaya başladılar.
Bu yemek yemeyi sevmek erkeklerin DNA'sına kodlanmıştı sanırım. Doğduklarından beri yemek yemeleri konusunda bir sıkıntı yaşamamıştım. Bu da beni memnun ediyordu. İnşallah kızım da bu konuda abilerini örnek alırdı. Zira Begüm Alin'in beslenmesi konusunda çok zorlanıyordu. İki gün aç kalsa asla açlık belirtisi göstermeyecek gibiydi benim güzel yeğenim.
Tekrar odaya döndüğümde Selim hazırlanmış, kıravatıyla cebelleşiyordu. Elindekinin ütüsü bozulduğu için içerden yeni bir tane alıp Selim'in boynuna geçirdikten sonra bağlamaya başladım.
"Ne o Selim bey, artık kravatınızı bağlayamıyor musunuz yoksa?"
"Eğer benim yapamadığım her şeyde karım yardımıma koşacaksa yemek yemeyi dahi unutmaya hazırım."
"Çok düzenbazsın Selim. Bilerek yaptın değil mi?"
"Hayır Leyla'm, çok aşığım."
"Ben de."
"Sen de ne?" dediğinde çocuğunun ilk kelimesini duymak isteyen bir ebeveyn gibi gözümün içine bakıyordu.
"Ben de sana aşığım oldu mu?"
"Oldu. Hem de çok güzel oldu. Ben bu sözleri duymak için çok beklemedim Leyla'm. Çünkü imkansızdı benim için. Bu yüzden bir gün bu sözleri senden duyacağıma ihtimal bile vermedim. Ama sen hayal bile etmediğim bir mutluluğu yaşattın bana. Ne olur yeniden duymak istediğimde esirgeme benden." dediğinde elini kalbimin üzerine koydum.
"Dil kırar, dil yalan söyleyebilir Selim. Söylemesem de hisset. Bak burası senin. Sana ne söylersem söyleyeyim en doğruyu her zaman burası söyler. Benim kalbim öğrenmeye, yeniliğe kapalı. Sadece bir sözcük ezberlemiş gece gündüz onunla çarpar durur. O da sadece senin adın Selim." dediğimde gözleri dolu dolu olmuştu. Diğer erkekler gibi kendini benden sakınmazdı. Gücünü de güçsüzlüğünü de en iyi ben bilirdim. En çok bana gösterir, en çok benim yanımda kendi gibi olurdu.
"Şşşt bak ne diyeceğim. Bugün işe gitmesen de ikizlerle baba oğul günü yapsanız diyorum. Hazar bizim konuşmalarımızı duymuş, kardeşleri olunca onları sevmeyeceğimizi düşünüyorlar."
"Ne duymuş Leyla? Nasıl böyle düşünebilirler? Onlar için ölürüm ben!"
"Hayatım onlar daha çok küçük. Senin kız çocuğu isteğini duyup başka türlü algılamışlar. Bize de düşen bu algıyı onları incitmeden düzeltmek."
"Tamam Leyla'm ben bu konu ile ilgileneceğim. Demek beyefendi bu yüzden kaç zamandır huysuz. Hadi artık hazırsan inelim."
Onu onayladığımda birlikte kahvaltıya indik. Bizimkiler bizi beklemeden başlamışlardı bile. Belgin hanımda yüzünde gülümsemesiyle onlara yardımcı oluyordu. Biz de yerlerimize oturduğumuzda keyifle onlara katıldık.
"Yiğit'i çok takdir ediyorum Leyla'm. Adam hatununu buldu erkenden yuvasını kuruyor."
"Nedense bu bana başka birini hatırlattı. Bilmesem kardeşsiniz diyeceğim." dediğimde Selim'in gözlerindeki parıltıyı görebiliyordum. Benim ona baktığımı gördüğünde genzini temizleyip ikizlere yöneldi.
"Çocuklar bugün malesef işe gidemeyeceğim. Atlarla ilgilenmem gerek ve iki tane yardımcıya ihtiyacım var. Kim benimle olmak ister?" dediğinde ikisi de hep bir ağızdan "ben ben" diye bağırıp babalarına koştular. Bütün hayvanları çok sevselerde atlara karşı ayrı bir ilgileri vardı. Hele ismi Zeus olan simsiyah heybetli attan ben bile ürperirken benim çocuklarım en çok onu seviyordu.
Bu konuyu da hallettikten sonra elbisem için Begüm'le butikte buluştuk. Bu günümde Kudret'in de yanımda olmasını isterdim ama o master için yurtdışına taşınmış, dönmeye de pek niyeti yoktu.
Begüm'le içeri geçtiğimizde hemen elbisemi denemek için kabine girdim. Göğüs kısmı taşlı aşağı doğru bollaşan zümrüt yeşili bir elbise seçmiş şimdi üzerimde gördüğümde yeniden aşık olmuştum. Kabinden çıktığımda Begüm de beğeniyle bana bakıyordu.
Tam bedenime göre olan kıyafeti çıkarıp hazırlaması için görevliye verdiğimde elbiseyi beklerken Begümle laflamaya başladık.
"Begüm Alin nasıl? Kime bıraktın? Annene mi?" dediğimde gözlerini kaçırdı. Sorduğum sorudan hoşlanmamıştı sanırım. Utana sıkıla konuşmaya başladığında nedenini anlamıştım.
"Ertuğrul babamlar bizde kalıyor. Alin ile seve seve ilgileneceklerini söylediler. Üzgünüm söylemek istemezdim ama biliyorsunben yalan söyleyemiyorum Leyla."
"Üzülme canım. Kendini kasmana gerek yok. Zaten yarın mecburen karşılaşacağız." dediğimde kaçındığım gerçekle yüzleşmek zorunda kaldım. Yarın babamı görecek olmak beni son derece geriyordu.
Bu ruh halimden sıyrılıp geri kalan eksiklerimizi tamamladıktan sonra Nermin teyzelere uğradık. Evlerinde tatlı bir telaş vardı ama tüm hazırlıklar neredeyse bitmişti. Özellikle Miray'ın gelinliğine bayılmıştım. Bana hamile olduğum için hiçbir şey yaptırmadıklarından bir süre sonra sıkılıp eve geçtim. Selim ile çocuklar bahçede top oynuyorlardı.
Kendimi aşırı yorgun hissediyordum. Belgin hanımla akşam yemeğini hazırladıktan sonra zar zor bir iki lokma yedikten sonra odama geçtim. Yatağıma uzandığımda çok geçmeden uykuya dalmıştım bile.
****
Düğün vakti geldiğinde otelin kapısının önünde durmuş gerginlikle Selim'in elini sıkarak içeri girmek için güç toplamaya çalışıyordum. Yine böyle bir günde babam kalbimi onarılamaz bir şekilde parça parça etmişti ve biliç altım ister istemez o güne dönüyordu.
"Neden bekliyoruz anne?" diyen Aras'a döndüğümde neredeyse tüm gerginliğim uçup gitmişti. Küçüklerin milletvekilleri gibi takım elbise giymelerinden hoşlanmasam da oğullarımın isteklerini kıramamıştım. Bu defa ikisi birden babalarına özendiği için bugüne özel kendi bedenlerine uygun smokin diktirmiştik. Çok da yakışmıştı.
Selim'in kulağına "gidelim" diye fısıldadığımda ön kapıya doğru ilerlemeye başladık. İlerde gördüğüm babamla kalbim hızla çarpmaya başlasa da ifademi sabit tuttum. Bizi farkettiğinde gözleri önce bana, daha sonra da oğullarıma bakmaya başlamıştı. Yüzünde bir anlık pişmanlık ifadesini görsem de yanıldığımı düşünüp önemsemeden salona ilerledim.
Orada da babanemi gördüğümde içimden beni farketmemesi için dua ederken malesef artık çok geçti. Saygı gereği elini öptüğümde aynı şeyi Selim de yapmıştı. Yüzünde memnun bir ifadeyle bize bakıyordu.
"Maşallah kızım. Seni ne zaman görsem hamilesin. Kocan akıllı adammış. Kadın kısmının karnından bebeği eksik etmemek lazım." dediğinde babanemin hâlâ bıraktığım gibi olduğunu anladım. Onunla diyaloğa girmenin faydasız olduğunu çok önceden fark ettiğim için gülümseyerek masamıza doğru ilerledim.
Selim yine herkese ters ters bakarken oğullarım da yaşıtlarıyla eğleniyorlardı. Uzun zamandır görmediğim tüm yakınlarımla tek tek hasret giderdikten sonra nihayet gelinle damat gelmişti. Onlar ilk danslarını ederlerken biz de Selim'le aşk tazeliyorduk.
Düğün tüm hızıyla devam ederken birazcık oynayıp daha çok oturuyordum. Lavaboya gitmek için yeniden ayaklandığımda itiraz etmeme rağmen Selim de bana eşlik ediyordu. Salonun köşesinden dönerken babamla karşılaşmanın talihsizliğini yaşadım. Önemsemeyip yanından geçecekken "konuşalım mı kızım?" demesi beni durdurmuştu.
"Buraya senin hakaretlerini dinlemeye gelmedim Baba. Bu seferlik söyledim say olur mu? Malum stres hamilelere iyi gelmiyor. Bazılarının aksine çocuklarım benim için her şeyden önce gelir."
"Ne söylesen haklısın ama beni dinlemeni istiyorum kızım. Yalnız konuşursak sevinirim." dediğinde Selim'e 'sorun yok' deyip gidebileceğini söyledim.
Kulağıma "Değil seni üzmek, kaşlarını çatmana bile sebeb olursa onu mahvederim." dedikten sonra bizi yalnız bırakmıştı.
"Leyla söylenecek çok şey var ama nerden başlayacağımı bilemiyorum. Ben çok pişmanım kızım. En başından beri seni zorladığım, torunlarımla benim aramda bir tercih yapmak durumunda bıraktığım için." dediğinde lafını kestim.
"Ne onlar senin torunun ne ben senin kızınım baba! Sana hâlâ baba demem seni yanıltmasın."
"Haklısın kızım. Sana o tercihi yaptırdıktan sonra pişman oldum ama çok geçti. Hatalı olduğumu gururuma yediremedim. Kendimi haklı çıkaracağım diye tüm suçları senin üzerine yıktım. Ama bugün onları yakından gördüğüm zaman yaptığım hatayı daha iyi anladım. Haklısın ben onların dedesi değil ancak ölmelerini isteyen bir cani olabilirim."
"İyi ki bana o tercihi yaptırdın baba. Acı da olsa hayatımın en büyük tecrübesini kazandırdın. Sayende dünyalara değişmeyeceğim mükemmel bir aileye sahibim." dediğimde konuşamadan yanımıza koşturarak Hazar'la Aras geldi.
"Anne ceketimizi çıkarabilir miyiz? Çok sıcak."
"Çok sıcak değil oğlum siz koşup terlediğiniz için öyle geliyor. Masamıza gidip beni bekleyin. Yedek kıyafetlerinizi giydireceğim." dediğimde gözleri babamın üzerinde geziniyorlardı.
"Tamam anne. Sen dedemle mi konuşuyorsun? Begüm yengem öyle söyledi. Ama biz onu daha önce hiç görmedik."
"Hadi bakalım dediğimi yapın. Geldiğim zaman konuşuruz." dediğimde sözümü ikiletmeden masaya doğru ilerlediler. Terleri soğumadan hemen müdahale etsem iyi olacaktı.
"Çok güzel evlatların var kızım. En azından bir tanesi babasına benzeme talihsizliğini yaşamamış." dediğinde sinirlenmiştim.
"Dış görünüş seni yanıltmasın. İkisi de her yönden babasının oğlu. Şimdi başka bir şey söylemeyeceksen gitmem gerekiyor."
"Biliyorum çok zor ama beni affedemez misin? Ben yaptığım her şeyi telefi etmeye hazırım."
"İnsan her şeyi unutuyor ama en zor gününde yanında olmayanı unutamıyor baba. Benim de evlatlarım var. Belki dedim evlatlarım olunca başka olur. Babamı daha iyi anlarım diye düşündüm. Ama hayır baba. Senin bana yaptıklarını onlara yapmayı tahayyül dahi edemiyorum. Seni bir gün affedebilir miyim bilmiyorum ama o gün kesinlikle bugün değil. Hoşçakal." deyip yanından ayrıldım. Belki bir gün affedebilirim demek bile benim için fazlasıyla uçuk bir hayaldi ama o an bunu bilmesini istemedim. O şimdiki eşiyle mutlu mesut yaşarken, burada ne mücadeleler verdiğimi en iyi ben biliyordum.
Oğullarımın yanına gittiğimde ikisini de daha fazla bekletmeden uygun bir yerde üzerlerini değiştirdim. Artık yanımızdan ayrılmamaları gerektiğini söylediğimde yüzlerini assalarda zaten uyku saatleri bir hayli geçmişti ve yorgundular. Oturduğumuzdan kısa bir süre sonra Hazar benim Aras da babasının kucağında bunca sese rağmen uyuyakalmıştı bile. Onlar uyuyunca bizde düğün bitmeden ayrılmak durumunda kaldık. İki çocukla ancak bu kadar oluyordu.
Selim ile birlikte pijamalarını giydirip yataklarına yatırdığımızda uyanmamışlardı bile. Ben de bir an önce aynını yapıp yatağıma kavuşmak istiyordum. Selim elbisemi çıkarmama ve duş almama yardımcı olduktan sonra kendimi yatağa külçe gibi bırakmıştım. Selim de yanıma uzandığında sonunda huzuruma kavuştum. Başımı koyduğum göğsünde duyduğum kalp atışını dünyanın en güzel ritmine değişmezdim.
"Babam bugün benden af diledi Selim. Ama yapamadım. Kalbimi yokladığımda ona karşı kırgınlıgım çok derinlerde. Artık hissetmesem de affedemiyorum. Sen olsan ne yapardın?"
"Sen ne yapıyorsan zaten en doğrusunu yapıyorsundur Leyla'm. Ben de senden farklısını yapmazdım sanırım. Ne olursa olsun o senin baban klişelerine girmeyeceğim. Sen affını haketmediğini düşünüyorsan öyledir. Tabi ilerde zamanın ne göstereceğini bilemeyiz."
"Bilmiyorum ama ben şuan o kadar mutluyum ki. Sen yanımdasın ya geri kalan hiçbir şeyin önemi yok. İyi ki varsın. Seni çok seviyorum." deyip göğsünde iyice mayıştım. En son anımsadığım şey saçlarıma konan öpücük ve "Ben de seni çok seviyorum Leyla'm." sözüydü.
12 Yıl Sonra
Annesinin günlüğünü gizlice alıp okuyan Deniz öğrendiklerine inanamamıştı. En büyük aşkı babasını annesi ile paylaşmak zorunda olmak zaten onu yeterince sinir ederken, babasının en büyük aşkının annesi olduğu gerçeğiyle bir kez daha yüzleşmek zorunda kalmıştı.
Öğrendiklerini anlatmak için abilerini beklerken zaman bir türlü geçmek bilmiyordu. Özellikle Hazar abisi böyle bir şey yaptığı için kızacaktı ama onun da merakına yenik düşmesini umdu.
Nihayet geldiklerinde ikisini de aceleyle odasına çağırıp annesi ile babalarının hiç bilmedikleri hikayelerini anlatmaya bir yandan da okumaya başladı. Anne ve babalarının birbirlerine büyük bir aşkla bağlı olduklarını bilselerde bugüne kadar yaşadıklarını öğrenmek onlarda ilk önce şok etkisi yaratmıştı. Babasının kıskançlığını bilen ve bu duruma en az şaşıran Hazar'dı.
"Ben de babamın yerinde olsam aynısını yapardım. Aras düşünsene annem kadar mükemmel bir kadınla tanışıyorsun ve o seni istemiyor. Yine de peşini bırakır mıydın?"
"Bırakmazdım tabi ama ilerisine götürebilir miydim bilmiyorum. Ama babam ne yapmışsa en iyisini yapmış." dediklerinde Deniz de onlara hak verdi. O günlükte sadece annesinin yaşadığı en güzel anların ve zoraki evliliklerinin bir kısmının yazdığını bilmeden böyle bir aşk yaşamayı arzuladı. Leyla sanki hissetmiş gibi yaşanılanları en yüzeysel şekilde anlatmıştı. Bir defter dahi olsa içini dökmek onun için her zaman zor olandı.
Akşam olup hep birlikte yemeğe oturduklarında üçü de anne ve babalarının yıllar geçse de eksilmeyen aşklarına bir kez daha şahit oldular. İkisi de büyük emek harcayarak kurdukları yuvalarında birbirlerine kuvvetli bağlarla bağlıydı. Bir kez daha birbirlerinin varlıklarına şükrettikten sonra huzurla yemeklerine kaldıkları yerden devam ettiler.
***SON***

(Deniz'i böyle hayal ettim
(Deniz'i böyle hayal ettim. Tabi kurguda bundan çok daha büyük ama hayalimin birebir aynısı.)

(Eğer ilerde Hazar ile Aras'ın hikayesini yazacak olursam Aras kesinlikle bu 😍)
(Eğer ilerde Hazar ile Aras'ın hikayesini yazacak olursam Aras kesinlikle bu 😍)

(Veeee Hazar 😍😍😍 küçüklüğüne kimseyi yakıştıramasam da en başından beri hayal ettiğim Hazar kesinlikle budur🖤)
(Veeee Hazar 😍😍😍 küçüklüğüne kimseyi yakıştıramasam da en başından beri hayal ettiğim Hazar kesinlikle budur🖤)

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

SAPLANTIM BÖLÜM 1

Bugün doya doya nefes alabileceğim son saatlerdi. Bir kaç saat sonra o adamın meşru kölesi olacaktım. Bunu bile bile beni bekleyen sona kendi ayaklarımla gidiyordum. Müebbet hapis cezasına çarptırılan, hayatı gardiyanının iki dudağının arasından çıkacaklar doğrultusunda şekillenecek bir mahkumdan başkası değildim. YIllar önce bir insana yardım etmenin bedeli bu kadar ağır olmamalıydı. Tabi o zamanlar küçücük şeylerin kader üzerindeki devasa etkilerinden bir haberdim. Aklım ister istemez o günlerin tekrar tekrar muhasebesini yapıyordu. O ilk kıvılcımı engelleyebilecek olsaydım, şuan bambaşka bir konumda olabileceğimi fısıldayan düşüncelerime ket vurmakta zorlanıyordum. Bugün yine de pes etmemem gerektiğini söyleyen o cılız sesi de kökünden kazımıştım. Umut etmek canımı daha fazla yakmaktan başka bir şeye yaramıyordu. Artık her şey için çok geçti. Yıl 2012 Atatürk   Anadolu Lisesi.. Sabah annemin sesi ile uyandığımda aniden doğruldum. Kim bilir bana kaçıncı seslenişiydi...

SAPLANTIM BÖLÜM 40

Selim'den Leyla giderken elimden hiçbir şey gelmiyordu. Benimle olmaktansa kendini öldüreceğini söyleyen birini nasıl durdurabilirdim? Haklıydı, her şeyi kendi ellerimle mahvetmiştim. Beni seviyordu, seviyordum. Ama ona inanmamıştım. Yaptıklarıma rağmen beni sevebileceğine tam olarak inanmamıştım. Kendimi buna değer görmemiştim. Aptal kafam. Hangi kadın sevmediği adamın ismini bedenine kazıtırdı? Ve hangi kadın benim gibi bir adamdan aşık olmadan üçüncü bir çocuk isterdi? Zaten tüm sorunların temeli benim böyle lanet bir adam olmamdan kaynaklanmıyor muydu? Ne olduğumun bilincinde ve bunu değiştirmek için hiçbir şey yapmayan aptal, adi herifin tekiydim. Sadece iki dakika sakinliğimi korumayı başarıp ona her koşulda güvenmeyi tercih etseydim şuan dördümüz mutlu mesut evimizdeydik. Artık onu kazanabilir miydim bilmiyordum. Onların bensiz daha mutlu olduklarını görmeye katlanabilir miydim onu da bilmiyordum. Hiçbir yere sığamıyordum. Bu ev, eşyalar her şey beni sıkıyor, boğuluyorm...

SAPLANTIM BÖLÜM 36

Selim'in doktorları yıldırma politikası sonuç vermiş sonunda eve çıkmıştık. Bunun için Selim'e minnettardım çünkü hastane ve ev arasında mekik dokumak beni de çocukları da yormuştu. En azından artık hepimiz aynı çatı altındaydık. Selim de bu arada hasta psikolojisine girmiş sürekli nazlanarak benden bir şeyler istiyordu. Gün içinde kaç kez Leyla dediğini artık sayamıyordum. Ama beni nasıl iyi tanıyorsa artık çığrımdan çıkmak üzere olduğumda bir şekilde gönlümü alıyordu. Ben de ondan arta kalan zamanda gidemediğim okulumun derslerini telafi etmeye çalışıyor maket ödevim üzerinde uğraşıyordum. Tam en önemli kısmını yapıştıracağım sırada Selim'in bana seslenmesiyle yapıştıramadım. "Leyla'm!" "Efendim canım?" dediğimde Selim hülyalı hülyalı bana bakıyordu. Bir kelimemden bile etkilenebildiğini yeni keşfetmiştim. "Yıkanmam lazım yardımcı olur musun?" diye sordu kelimelerini toparladıktan sonra. "Olur hayatım." dedim sesimi...